Kişiyi Suça Ne İter? Kişiyi Suça Ne İter? - Manevihanem

Kişiyi Suça Ne İter?

   Bir dünya hayal edin ,bu dünyada insanlar para uğruna merhametlerini, rahatı uğruna vicdanlarını, moda uğruna kendi değerlerini göz ardı etsin . Ve bu durumun tam tersi bir dünya daha hayal edin ki burada da insanlar merhametlerini uğruna parayı, vicdanı uğruna rahatını, faziletli özellikleri adına da modayı hiçe saysın. Sizden bunları niçin istediğimi merak ediyorsunuzdur? Şöyle ki; Biz insanoğlunun hikayesi de buna benzer. Kişilik, karakter ve vicdanımız bizim hayat çizgimizi belirler. Bu durum suç işleme konusunda da böyledir. Herhangi bir suç işleyeceğimiz zaman kendimizden , vicdanımızdan ödün veririz. Suç işleme konusunda da kişinin payı , toplumun payından daha büyüktür. Eğer toplumun payı daha büyük ,kişinin payı daha küçük dersek bizim kukladan ,oyuncaktan ya da evcilleştirilmiş bir hayvandan farkımız kalır mı? Eğer biz kişiliğimizi, karakterimizi toplumun dayatmalarına göre şekillendirseydik ve toplum ne derse onu yapsaydık robottan ne farkımız kalırdı? Benim inandığım olgulardan biri de şu; ‘insan ne ederse kendine eder. Sorsan suçlusu ya hayattır ya da kader.’ Hepimizin bildiği üzere cahiliye döneminde herkes tarafından kabul edilen bir gelenek vardı. Uğursuzluk getireceği, aileleri sefalete sürükleyeceği endişesiyle kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Kimsenin bu duruma karşı çıkmadığı, kız çocuklarının değerinin bilinmediği, insanların kendini topluma kazandırmak uğruna canlarından bir parçayı toprağa gömmeye razı olduğu bir dönemdi bu. Fakat öyle bozuk bir toplumda kızını omuzlarında gezdiren, kız çocuklarının değerini bilen , cahiliye toplumunun geleneğini hiçe sayan, İslam’ın son peygamberi HZ. Muhammed (s.a.v) bu zinciri kırmıştır. Kız çocuklarının değerini anlatmış ve bu geleneğe son vermiştir. Bir nevi tolumu suça iten toplumdur olgusunu yok etmiş her şeyden kişinin sorumlu olduğunu ispatlamıştır. Akıllarda oluşabilecek sorunlardan biri örnek verdiğim toplumun eski olması olabilir. Bunu da şuna değinerek açıklamak istiyorum. İzlediğim bir programda Libyalı ama Amerika’da yaşayan bir kız şöyle anlatıyor.” Biz ailecek hiçbir zaman yemek sofrasına ayrı ya da eksik oturmazdık. O bizim sadece yemek masamız değildi. Aynı zamanda toplantı masamızdı. Annem ve babam bize güzel şeyleri o masada aşılarlardı. Ben bu sofranın bereketini her zaman gördüm ve Libya’daki cahil, kadınların değerinin olmadığı bir topluma ilaç oldum. “Bu konuşmadan da anlaşıldığı üzere toplum kişiyi kötülüğe empoze etmez . Kişiye bu empoze edilse dahi aklını kullanarak karşısındaki insan görünümlü yaratığa karşı koyabilir. Ve yine bu örnekten çıkarılacak tek bir sonuç ise şudur; bir kişinin toplum üzerindeki etkisi ,kişinin ;aklı, bilinci, şuuru ve imanıdır ki bu özellikler de kişiyi hayvandan ayıran özelliklerdir der Ali Muhammed Nekavi.

   Ben toplumun kişiyi suça ittiğine değil de toplumun kişiyi suçtan koruduğuna inanıyorum. Örnek vermem gerekirse küçük yaşlardan itibaren maalesef kız çocuklarına her anne baba eğer yalnız ve gece geç saatte dışarıya çıkmak zorunda kaldıysa ara sokaklardan gitmemesini, caddeden ve kalabalık yerlerden giderse kendini daha güvende hissedeceğini söylerler. Toplumun bir koruyucu vazifesi olmalı ki, bunun ve benzeri nasihatlerde bulunmuş ve bulunuyor büyüklerimiz. Mantıklı olarak düşündüğümüzde de toplum suça iten bir olgu olsa kalabalık yerlerden yürür ve kendimizi güvende hisseder miydik? Madem toplum bizi suça iten bir olgu o zaman toplum kuralları diye bir olgunun olmaması gerekir ki bu da toplumu düzensizliğe ve sistemsizliğe iter.  Toplumu sadece bir suç unsuru olarak kabul etmek yaşadığımız dünyada ki kuralları yok saymak demektir. İşlenen her suçun bir parçası olduğumuzu kabul etmek demektir. Soruyorum size; Hangimiz bir kişiyi hırsızlığa ittik? Hangimiz bir kişiyi yasal yolların dışına çıkarmak için elimizden geleni yaptık? Eğer kişiyi suça iten toplumdur diyorsak bunların hepsini buradaki tüm bireyler yapmış sayılır. Ve ben bunu kabul etmiyorum. Kimseyi hırsızlığa itmedim, yasal yolların dışına çıkması için baskı yapmadım.

 Mevlana’nın bir sözüyle cümlelerime son veriyorum. Kendindendir çektiklerin gölgenden değil. Ne yaptın da sana dönüşünü görmedin? Ne ektin de ektiğini biçmedin? Eylemlerin ruhundan ve bedeninden doğar. Sonra da çocuğun gibi gelip eteğinden tutar.

Yazan: Hilal Karabulut

Yorum Gönder

1 Yorumlar