Sevilmeye Hasret Sevilmeye Hasret - Manevihanem

Sevilmeye Hasret

 Doğduğu andan itibaren sevilmeye alışmış bir varlık olan biz insanlar için ne kadar da zordur karşılıksız sevgi. Belli bir yaşa gelinceye dek sevdiğimiz herkesin bizi sevdiğini düşünürüz. Belki gerçekten böyledir belki de büyük bir yanılgı içindeyizdir bilemiyorum. İnsan sevmeye de sevilmeye de muhtaçtır. Kimi zaman bir anne sevgisini hissetmek ister, kimi zaman bir hayvan, bir dost, kimi zaman da ömürlük bir yoldaşın sevgisini. İsteriz istemesine de her zaman hissedemeyiz bu sevgiyi. Bazen muhtaç olduğumuz sevgiden mahrum bırakılırız. 

 “Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” diyor ya Nazım Hikmet, ne olurdu ki elma da sevseydi? Sevmek bu kadar zor bir eylem değil bence. Sevmek için bir sebep mi arıyorlar? Gerçekten sevmek isteyenin bir sebebe de ihtiyacı yoktur. Sen sevdiğin için güzeldir o kız, sen sevdiğin için kahramandır baban, sen sevdiğin için iyi bir dosttur köpeğin… Yani severken bir sebep aramaz insan, aramaz da sevilmek için neden sebep lazımdır? Sebepsiz sevdiyse neden sebepsiz sevilemez? Bence insanı üzen durumlardan biri de budur. Anne babası tarafından sevilmeyen bir çocuk, arkadaşları tarafından sevilmeyen bir genç, sevdiği kişi tarafından sevilmeyen biri… Hepsinin duyguları aynı yoğunlukta olmasa da bir kez tatmışlardır karşılıksız sevgiyi. Bazen telafi edilebilir bu durum, peki ya edilemediğinde? Yaralamaz mı insanın o küçücük kalbini? Ruhunda bir sızı olarak hissedilmez mi her an? Gözlerinden süzülmez mi yaşlar? Yine de ne çare… Sevilmemişsin bir kere, her zerren hissetmiş sevgisizliği. Sevilmeyecek biri olduğuna inandırmaya başlamışsın kendini. En sonunda sen de kendini sevmeyi bırakmışsın. Sevgisizlik eskisi kadar acıtmıyor sanıyorsun. Alışmışsın çünkü ama kalbini en çok da alışmak acıtıyor aslında. Neden sevilmediğini düşünüyorsun? Neden kendini sevmekten vazgeçtiğini? Kimse sevmemiş ki seni, sen sevesin. Kimse sevmemiş ki, onlar sevsin. Ne acı bir his sevgisizlik, ne acı bir his büyük bir kitlenin içerisinde sadece bir beklenenin sevgisini umut etmek. Hiçbir zaman  sevilmeyeceğini bilsen de beklemek. İnsanın boynunu bükmez mi bunca ümitsizlik, sevgisizlik? Sevilen dağları delmiş de sevilmeyen ne yapsın? Gönül yangınını neyle söndürsün? Herkesin farklı cevaplar vereceği sorular bunlar. Kimi bir başka şeyi severek üstesinden gelmeye çalışır, kimisi de hiçbir şeyi sevmemeye yeminlidir artık. İkincisi insanın kendine eziyet etmesinden başka nedir ki? Şu kısacık ömrümüzde hayattan haz almaya, bu dünyada mutlu olamasak da ahiret mutluluğunu kazanmaya çalışmak kalbimizin yaralarına merhem olmaz mı? Bir beşeri sevginin peşine düşüp tüm hayatımızı mahvetmeye değmez. Ömür kısa, yaşanacak günleri kendimizi üzerek geçirmeyelim. Bugün olmasa da yarın, bu dünyada olmasa da ebedi dünyada bizler de sevdiğimiz gibi sevileceğiz. Yeter ki inancımızı, ümidimizi, sabretme yetimizi kaybetmeyelim.

 Yazan: Ayşenur Çakmak

Yorum Gönder

0 Yorumlar