Mevlana Müzesi
Tüm dünyayı etkileyen felsefesi nedeniyle Mevlana Celalledin
Rumi’nin Türk ve İslam kültüründeki yeri oldukça büyük… Bu sebeple günümüze
kadar korunarak gelmiş ve müzeye çevrilmiş olan Mevlevi Dergahı, artık en çok
ziyaret edilen müzelerden biri. Dergah’ın bulunduğu yer Selçukluda gül bahçesi
olarak değerlendiriliyor iken Mevlâna’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bâhaeddin
Veled’e sultan Alaeddin Keykubad tarafından hediye olarak verilmiştir. 1231
senesinde ölümünün ardından kendisi bu gül bahçesine gömülmüş ve sevenleri
mezarının olduğu yere bir türbe yapılması talebinde bulunmuştur. Mevlana ise
buna onay vermemiş ve “Gök kubbeden ala türbe olmaz” şeklinde yanıt
vermiştir.“Kubbe-i Hadra” (Yeşil Kubbe) ismi verilen yeşil türbe, Mevlana’nın
1273 senesinde ölümünün ardından oğlu Sultan Veled’in isteği ile Mimar Tebrizli
Bedrettin tarafından yapılmıştır. Türbeye zaman içinde çeşitli eklemeler
yapılarak günümüzdeki halini alması sağlanmıştır.
Karatay Medresesi
Karatay Medresesi, Sultan II. Keykavus döneminde
Emir Celaleddin Karatay’ın isteği ile 1251 senesinde tek katlı olarak inşa
edilmiştir. Kim tarafından yapıldığı ise bilinmemektedir. Medrese, Osmanlı
zamanında da 19. yüzyılın sonlarına kadar önemli bir eğitim-öğretim yuvası
olarak kullanılmıştır. Medrese “kapalı avlulu medrese” grubunda yer almaktadır
ve yapımında sille taşı kullanılmıştır.
1955 senesinde ise “Çini Eserler Müzesi” olarak
ziyaretçilerini ağırlamaya başlamıştır. Medresenin bu amaçla kullanılmasında iç
kısmındaki muazzam çini işçiliğinin etkisi büyük olmuştur. Müze içinde
Selçuklu, Osmanlı ve Beylikler dönemine ait çok önemli çini ve seramik eserler
sergilenmektedir.
Konya Selimiye Cami
Şehzade Selim tarafından yaptırılan Konya Selimiye Camii,
Mevlana Dergahı’nın batısında konumlanan Klasik Osmanlı mimarisinden örnekler
göreceğiniz ihtişamlı yapıtlardan biri. Caminin hangi mimar tarafından
yapıldığı tam olarak bilinmemektedir ancak Mimar Sinan eseri olabileceği tahmin
edilmektedir.
Caminin inşasına 1558 senesinde başlanmış ve tamamlanması
1567 senesini bulmuştur. Cami merkezinde tek bir kubbe bulunmaktadır ve camiye
yarım kubbe ile genişlik kazandırılmıştır. Merkezdeki kubbenin çapı 12 metre,
yarım kubbenin çapı ise 6 metredir. Caminin planı İstanbul‘daki Fatih Camii ile
benzerlik göstermektedir. 3 kapısı buluna caminin Taç Kapısı, en ilgi çekici
olanıdır. Cami, son olarak 2019 senesinde restore edilmiştir.
Aziziye Cami
Kesme gödene taşı ile yapılmış olan Aziziye Camii, Konya’nın
merkezi bir konumunda yer almaktadır. Osmanlı döneminden kalma bir eser olan
caminin inşasında Barok, Ampir ve Rokoko gibi Osmanlıda ve bilhassa camilerde
görmeye alışık olmadığımız tarzların izine rastlamak mümkün olmaktadır. Bu
süslü tarz, Osmanlının son dönemlerinde kullanılmaya başlanmıştır.
Cami ilk olarak 1671-1676 yılları arasında Damat Mustafa
Paşa tarafından Şeyh Ahmed’e yaptırılmıştır. Çıkan bir yangında büyük hasar
görünce, 1874 senesinde Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın
gayretleri ve desteğiyle bugünkü yerinde yeniden inşa edilmiştir. Caminin iki
minaresi bulunmaktadır.
Caminin ısınmasında yan taraftaki hamamın suyunun
kullanılması ise camide kullanılan orijinal fikirlerdendir. Caminin bahçe
avlusu ise bulunmuyor ve bu özelliği ile de diğer birçok camiden ayrılıyor.
Yani camiden çıkanlar kendilerini direkt dış dünyada bulmaktadır. Caminin
yüksek kubbesi camiye ayrı bir ferahlık sunmaktadır ve süslü yapısının yanı
sıra huzur iklimini sağlamasına büyük önem arz etmektedir.
Nasreddin Hoca Etnografya Ve Arkeoloji Müzesi
Nasreddin Hoca’nın memleketi olarak kabul edilen Akşehir
ilçesinde bulunan müze, balmumu heykeller ve eski eşyalarla Nasreddin Hoca’ya
dair güzel bir müze olarak ziyaretçilerini bekliyor. Müzenin bulunduğu konak,
dönemin Konya hakimi olan Rüştü Bey’dir. Konak, I. Dünya Savaşı esnasında inşa
edilmiştir. Konakta Rüştü Bey ve çocukları oturmuştur.
Rüştü Bey Konağı, 1989 senesinde kamulaştırılmıştır. Bodrum
katla birlikte toplamda 4 kattan oluşan konakta 1992 senesinde tadilat
çalışmaları başlamış ve müze olarak ziyarete açılmıştır. Müzenin giriş katında
6 oda bulunmaktadır. Bu odalar idari işler ve depo amacıyla kullanılmaktadır.
İkinci katta arkeolojik eserler kronolojik olarak sergilenmektedir. Üçüncü kat
ise etnografik unsurlara ayrılmıştır ve burada Nasreddin Hoca’ya ve Konya’ya
dair çeşitli kültürel ögeler görülebilmektedir. Bu katta aynı
zamanda Seyyid Mahmud Hayrânî Türbe kapısı ve Şeyh Eyüb Türbesi’ne ait
sanduka sergilenmektedir.
İsaura Antik Kenti (Zengibar Kalesi)
Son zamanlarda gerçekleştirilen kazı çalışmaları ile ortaya
çıkarılan İsaura Antik Kenti, Roma döneminden kalan Konya’daki en büyük
yerleşim yerlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Burası aynı
zamanda Zengibar Kalesi olarak bilinmektedir ve 1850 metre
yükseklikte inşa edilmiştir.
Antik kent, 3-4 kilometrekarelik bir alana yayılmış
durumda. Antik kentin kale surlarının bir kısmı, burçları, tiyatrosu,
kilisesi gibi çeşitli kalıntılar günümüze kadar ulaşmayı başarmış ve sakin,
kendi halinde ziyaretçilerini ağırlamaktadır. 4 metre yüksekliğindeki kemerli
giriş kapısı ise kentin en dikkat çeken kalıntılarının başında gelmektedir.
Tarih yolculuğumuzda bugün Konya'ya konuk olduk.
Memleketimizin her köşesinde değerli yapıların olduğu aşikarken bilinmemesi
bizleri derinden yaralamakta ve üzmekte. Umuyoruz ki tekrar bu güzide eserler
gün yüzüne çıkacaktır. Bir sonraki Şehrimizde buluşmak ümidi ile, baki
muhabbetle...
Hazırlayan: Recep Ergin
0 Yorumlar