İnsan neden savaşır
kendisiyle? Mutlu olmaya ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda ufacık bir sebep
yeterlidir aslında. Çok büyük beklentiler büyük üzüntüleri de beraberinde
getirebilir. Hayat her zaman bize güneşli, güzel yüzünüzü göstermez. Bazen
güneşi görmek için çabalamamız gerekir. Perdeleri kapatıp eve güneş girmiyor
demek gibi değil midir önümüzdeki güzellikleri görmezlikten gelip de mutluluk
beklemek? Ufacık şeylere üzülebilen insanlar ufacık şeylerle mutlu olmayı da
becerebilir. İçimizdeki savaşın kaybedeni olmak kadar kazananı olmak da bizim
elimizde. Ümitvar olmalıyız, yaşadığımız süre zarfında her türlü sıkıntının
ardından doğacak güneşin umuduyla beklemeliyiz, sabretmeliyiz...
Bazen de kendimizle değil çevremizdeki insanlarla
savaşırız. Ne de olsa herkesin her konuda bir fikri vardır. Sonunun nereye
gideceğini düşünmeden söylediği fikirleri...
Bir insanın kalbini kırmanın onu mutlu etmekten daha kolay olduğu zamanlar olmuştur. İnsanların konuşmak için konuştuğu, umarsızca sarfettiği sözler bir ok gibi saplanır kalbinize. Bir de bunu yakın çevrenizden biri yaptıysa kapanmayan yaralar açtığının farkına varmaz bile. Aslında bu yarayı açan da biziz, iyileştirecek olan da. Nasıl ki bir yerimiz kesildiğinde cam ya da bıçak kesti, yaramı o sarsın demiyorsak. Başkalarının açtığı yarayı sarmalarını beklemeyeceğiz. Bize bizden başkası derman olmaz çünkü.
Kendimizle olan
savaşı bitirip yeniden gün doğumunu bekleyeceğiz. Ne demişler “Her karanlık
gecenin bir aydınlık sabahı vardır.” Kalplerimizin karanlığını aydınlığa,
yaralarını merhemine kavuşturma vakti gelmiştir. Aydınlık günlerde, ümitvar
insanlar olabilmek umuduyla...
Baki muhabbetle...
YAZAN
AYŞE NUR ÇAKMAK
0 Yorumlar